Kayıtlar

Eylül, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Valide Sultanların Rolü

Resim
Valide sultan, Osmanlı Devleti'nde padişah anneleri için kullanılan bir tabirdir. Valide sultanların resmi unvanı ise ' Mehd-i ulya ' idi. Bazı dönemlerde çok etkin rolleri olmuştur. Oğlu padişah olup da 'valide sultan' unvanını alanlar, büyük bir siyasi kuvvete ve oldukça yüksek meblağda maddi gelire de sahip olurdu. Yani onlara tahsis edilmiş ayrı bir devlet bütçesi vardı. Valide sultanlar bu geliri genellikle hastane, külliye, cami, tekke, çeşme ve medrese inşa ettirir, bazen de fakir-fukaraya yiyecek-giyecek dağıtmak, çocukları sünnet ettirmek ve gençleri evlendirmek gibi hayır işlerinde kullanırlardı. Valide sultanların siyasi gücü, hayırseverlikleri vs. konularla ile ilgili bugüne değin çokça kitap yazıldı; kimi doğru, kimi mesnetsiz ve yalan dolan… Tarihi hadiselerde arşiv vesikasına dayanmayan ifadelere dikkat edilmeli, bilhassa müsteşriklerin yani oryantalistlerin yazdıkları kitaplara, araştırmalara körü körüne itibar edilmemelidir. Ekteki vesikamız vali

Osmanlı Belgelerinin Dili

Resim
Onca yağmalamaya, onca ihanetlere rağmen milyonlarca Osmanlıca vesika günümüze kadar ulaştı ve başta Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı olmak üzere birçok resmi kurumlarımızca bunlar muhafaza edilmektedir. Kimbilir Osmanlı'nın hüküm sürdüğü ve bugün elimizde olmayan topraklarda belki milyonlarca vesika, kitap, defter kalmıştır. Bunların varlığını Osmanlı'nın her şeyi kağıda dökme çalışmalarından anlayabiliriz. Dünyada hiçbir medeniyet Osmanlı kadar yazıya önem vermemiş ve resmi yazıları kalıcı olarak muhafaza etme gayretini sergilememiştir. 'Söz uçar, yazı kalır.' sözü bizim atalarımızda hayat bulmuştur. Bütün bunlar bir tarafa bir vesikayı alıp okuduğunuzda bize o kadar çok malumatı gözümüzün önüne seriyor ki adeta bütün bir tarihi, bir sinema şeridi gibi gözünüzün önünden geçiriyorsunuz. Her arşiv vesikası ayrı bir ders verir bize; hat türünden, içeriğinden, katibin halet-i ruhiyesine, katibin maharetine kadar çok hissin bizde uyanması

Mübadele ve Tasfiye Talebnamesi

Resim
1923 tarihinde Lozan antlaşmasının mübadele kısmının imzalanması ile mübadeleye tabi tutulacak olanların belli olmasına müteakip geride bırakılacak hem taşınabilir hem de taşınmazların ( emval-i menkule ve emval-i gayr-ı menkule ) belgelenmesi zaruriyeti ortaya çıktı. Kimin ne kadar taşınabilir (emval-i menkule) veya taşınmaz malvarlığı (emval-i gayr-ı menkıle), tapusu varsa belgelenmeli ve bu belgelerin kurulan " Muhtelit Komisyonlar " tarafından tasdik edilmesi gerekiyordu. Asıl gaye anlaşmadaki taraf hükümetlerin düzenlenen bu talepnamelere göre terk edilen ülkede ne kadar mal varlığının bırakıldığının belgelenmesi ve bu belgelerin toplam değerlerinin hesaplanması sonucu ortaya çıkacak alacaklı veya borçlu duruma göre karşı taraftan ne kadar talep edileceğinin belirlenmesiydi. İşte mübadeleye tabi tarafların bu taşınabilir  (emval-i menkule) veya taşınmaz mal varlıklarını (emval-i gayr-ı menkule) gösteren belgeler kısaca ” mübadil tasfiye talepnamesi ” olarak adlandırıl

Berat nedir?

Resim
Osmanlı döneminde, bir göreve getirilen, aylık bağlanan, ayrıcalık, nişan ya da san verilen kimseler için çıkarılan padişah buyruğuna berat denir. Klasik fermanlardan ayrılan en önemli özellişi nişan formülünün olmasıdır. 2. Abdülhamit dönemi berat örneği; Metnin çevirisi; Abdülhamid Han bin Abdülmecid el-muzaffer dâimâ (el-gazi) Nişân-ı şerîf-i âlîşân-ı sultânî ve tuğra-yı garrâ -yı cihân-sitân-ı hâkânî hükmü oldur ki Saltanat-ı seniyyemizin muhâfaza-i hukuk ve şân ve şevketi içün Yunan Devletiyle vukû’ bulan muhârebâtda sunûf-i asâkir-i şâhânemin bi-avni’l-lahi-teâlâ ihrâz eyledikleri muzafferiyet ve meydana koydukları asâr-ı besâlet ve şecâatin ilelebed tezkîri ve münferiden ve her birinin ibrâz ettikleri meâsir-i dilîrî ve merdâneginin takdîri zımnında tesîs ve ihdâs edilmiş olan nişân-ı mahsûs-ı iftihâra Zırhlı Hamidiye Fırkateyn-i Hümayunum mürettebatından Küçükmustafapaşalı Hakkı Efendi dahi kesb-i istihkâk etmiş ve bir kıtası kendüsüne ihsân kılınmış olmağla

Maliye / Hazine Bakanı Nasıl Olmalıdır?

Resim
2018 yılı Türkiye'nin ekonomik darbelerle mücadele yılı olarak anılacaktır. Başta ABD olmak üzere ekonomimize 7/24 küresel taarruzlar yapılmaktadır. Silahla deviremedikleri halkın iradesini, bu defa ekonomi alanındaki baskılarla kırmaya çalışıyorlar; dövizin tavan yapması, faizlerin artması, zamlar vs. hep bu saldırıların yansımalarıdır. İlk mâliye bakanlığının kurulması üzerinden tam 180 sene geçti. Günümüzde hazine ve maliye olarak tek bakanlık üzerinden icra ediliyor. Tabii ülkemize ekonomik baskıların yapıldığı ve bu baskıların giderek artığı bu zamanda, hazine-i evrak dediğimiz arşivin unutulmuş vesikalarını tedkik ederken 1865 yılında Suphi Paşa tarafından kaleme alınmış 3-4 sayfalık bir vesika buldum ve okudum. Başta maliye için 8 maddelik tedbirler sıralandıktan sonra, son sayfada maliye bakanı olabilmenin de bazı şartları olması gerektiğini ifade etmiş. Belgede geçen Maliye/Hazine bakanı olmanın şartlarını eğer kısaca özetlersem; 1- Emin (güvenilir) 2- Sâdık (doğru,

Muharremiyye

Resim
Hicri 1440'a merhaba dedik. Osmanlı devrinin adetlerindendi ki; padişahların sene-i cedide tabir edilen yeniyıla girerken fakir-fukaraya, dervişlere, tekke ve zaviyede talim görenlere ve daha nicelerine 'muharremiyye' adı verilen bahşişler verirdi. Hicri yılın ilk ayı, muharrrem ayı olduğu için bu isimle yâd edilmiştir. Ekteki vesika, hicri 1235'e ait, yani 1819 tarihli. 2. Mahmud'un hatt-ı hümayununu taşıyan varakada muharremiyye için verilen 2400 kuruş para masrafının Harameyn hazinesine masraf olarak kayd edilmesine dairdir. Bu kısa bilgi paylaşımı vesilesiyle hicri 1440 yılında, ittihad-ı İslam'ın ve unuttuğumuz bütün uhrevi güzelliklerin yeniden neşvünema bulmasını temenni ve Kâdir-i külli şey'den niyaz ediyorum. Belgenin çevirisi; Beher-sâl-i meymenet-iştimâl gurre-i muharremü'l-harâmında cânib-i seniyyü'l-menâkıb-ı hazret-i cihân-dârânelerine fukârâ-yı tarîkatten isticlâb-ı da'âvât-ı hayriyye zımnında atiyye-i muharremiyye 'in

Yiğit Çıplak Doğar Anadan

Resim
Not: Bu yazımızı Risale Haber 'den de okuyabilirsiniz. Ali Akbaş'ın yazdığı ve İbrahim Sadri'den yıllarca dinlediğimiz, Sirkeci'den Tren Gider şiirinden bir mısradır bu; 'yiğit çıplak doğar anadan' ifadesi. Sirkeci Tren Garı'nın ilk adı Gazi Ahmed Muhtar Paşa Garı imiş. Sonradan bu adı almış. Gazi Ahmed Muhtar Paşa Bursa Hanedanından Gazi Ahmed Muhtar Paşa, Osmanlı'nın son döneminde hem siyasi hem askeri hem de bilimsel  alanlarda, damga vurmuş biridir. Tabii deryalar mesabesinde olan Osmanlı arşivlerinde böyle güzide şahsiyetlerin elyazısıyla karşılaşmak, okumak ve dahası bunu paylaşmak ayrı bir sevinç, ayrı bir heyecan hissi yaşamamıza vesile oluyor. Ahmet Muhtar Paşa bu metinde kendisini mi tasvir etmiş bilinmez ama bir yiğidin ana özelliklerini yazmış; yiğit adam; hayatî bir yanlışa imza atmak yerine ölümü göze alıp hak ve hakikati savunan kişidir, diye özetleyebiliriz. Gazi Ahmet Muhtar Paşa imzalı bu vesikada yiğitliğin tarifini bir de o

Edeb Başa Tac İmiş

Resim
Son günlerde bir düşme akımı / modasıdır aldı başını gidiyor. İnsanın ve insanlığın yükselmesi gerekirken nedir bu yerlere yatmalar, resimler, videolar çekip sosyal medyada paylaşmalar! Özellikle bu rezîl hal, kadınlar arasında daha bir hızlı intişar ediyor. Ve maalesef ki bazı başörtülü kızlar da bu hastalığa tutuldu. Bunların yüzünden başörtüye saldırılar yapılıyor sosyal medyada. Tamam, illa yuvarlanacaklarsa, yerlerde edepsizce uzanıp poz vereceklerse mümkünse mukaddes saydığımız bu örtü ile yapmasınlar. 28 şubat hengâmında başörtüsü uğruna eğitim hayatlarına nokta koymuş o kadar mağdur hanım kardeşlerimiz vardı ki… İster istemez bu iki resmi mukayese ediyoruz. Yani eskiden başörtü mağduru hanımları varken şimdi ise başörtüyü mağdur edenler var . Bu hal aslında bedenlerin değil ruhların yerde süründüğünün acı bir göstergesidir. Daha da acısı, edepsizliğin sınırını zorlamaktır. Bu elîm hâl; manevi cihetlerde ne kadar hasta bir toplum olduğumuzun vahim tablosudur. Düşme modası