Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Memurların Padişaha Bağlılık Yemini Etmesi

Resim
Osmanlı'da padişahların 'kılıç alayı' merasimi ve bazı hususi atamalar haricindeki yeminleri saymazsak, ilmiye sınıfı, asker ve mülkiye erkanına genel anlamda yemin ettirme uygulamasını ilk icra eden padişah, Sultan Abdülhamid Han hazretleridir. Yemin etmiş kişiye muhlif, bu yeminin icra törenine tahlîf denirdi. Tabii bu uygulamaya fetva ile başlanmış olub fetva metni de şöyledir; Bu mesele beyanında, e’imme-i Hanefiyye’den cevâb ne vechile-dir ki, İmâmü’l-Müslimîn hâfız-ı kavâ’id ve ahkâm-ı din veffakahâ’llâhu Ta’alâ dâima bi-icrâi'ş-şerîâti’l-garrai’l-metîn hazretlerinin sunûf-ı ilmiye ve askeriye ve mülkiyeden bi’l-cümle me’mûrîn-i saltanat-ı seniyeyi kable’s-subûti’t-töhme siyâseten tahlîf etmeleri meşrû olur mu, beyân buyrula. El-cevâb: Allâhu Ta’alâ-i a’lem olur. Ketebehü’l-fakîr Üryânizâde Ahmed Es’ad ufiye anhumâ (BOA, Y.EE, nr. 78/69, 25 N. 1306/25 Mayıs 1889) Sultan Abdülhamid'in tensibiyle şöyle yemin edilmekteydi; "Memuriyetimin usûl u fü

Osmanlı Türkçesi Günü

Resim
Türk milleti olarak bin seneden ziyade Kur'an harfleriyle okuyup yazıyoruz. Her ne kadar adı Türkçe dahi olsa, altı asır boyunca üç kıtada hüküm süren Osmanlı Devleti ile özdeşleştiği için buna Osmanlıca veya Osmanlı Türkçesi demekte beis olmasa gerek. Kaldı ki önemli olan bir şey söylenildiğinde anlaşılmasıdır ki; hem Osmanlıca hem de Osmanlı Türkçesi denildiğinde zihinlerde aynı nokta belirmektedir. Miladi 9. asırdan bu yana Türklerin, Kur'an alfabesini benimsediği ve eserler ortaya koyduğu bilinmektedir. Osmanlı Türkçesi üzerine ölü toprağı serpilmeye ve Türk milletini İslamla bağlayan en önemli köprü olması hasebiyle bu köprünün altına dinamit yerleştirilse de kader-i ilahi bu infaza fetva vermedi ve Bediuzzaman Said Nursi hazretlerinin büyük direnci ve Kur'an'ın manevi nuruyla bu kale elhamdulillah yıkılmadı ve kıyamete kadar da yıkılmayacak inşallah. Artık Osmanlı Türkçesi'ni bir ferdin talim etmesi ecdadımıza bir vefa borcudur. Bu cihetle Osmanlıca'yı

Bir Esaret Mektubu

Resim
Hû Dersaadet'te Osmanlı Hilal-i Ahmer Cem'iyyeti Üsera Komisyonu Riyaset-i Cânib-i 'Âlîsine Uluborlu'dan  22/4/(1)335 Efendim! Hindistan’da Birmanya eyaletinde Meiktila Kasabasında Türk Üsera Karargahında “4673” numerolu 181. Alay, 2. Tabur, 7. Bölükde pederim Ulubor Şubesi efradından Çakal Oğullarından 1285 tevellüdlü Hacı İbrahim Oğlu Ahmet Çavuş’un bir seyeye karîb zamandır mektubu vürûd etmediği gibi hayat, mematına dair de bir malumata destrest olunamaması âcizleri validem ve sağîr ve sağîre üç daha karındaşlarımın âlâm ve ekdârını mucib olmuştur. Lütfen şu ma’rûz kaldığımız âlâm ve ekdâra bir gaye virilmek üzere pederim merkumun hayat mematından taraf-ı acizaneme malumat ita buyurulmasını müsellem olanı Riyaset-i erhamilerinden niyaz ve istirham eylerim efendim! … Mahallesinden Çakaloğlu esir Ahmet Çavuş Mahdumu Veli Sorana yazıldı 12 mayıs 1335 Londra'dan sual oldu 12 mayıs 1335 33484 T.

Youtube Osmanlı Arşivi Kanalımız

Resim
Osmanlı diptomatika ve paleografyası alanında kendinizi geliştirmek için Youtube'taki Zafer Şık  kanalımızı takip edebilirsiniz.

Ashab-ı Kehf Nerede?

Resim
4 ciltlik Hediyyetü'l-ihvan isimli tefsirinde Ömer Asım b. Zekeriya b. Himmet, eserinin başında ismen belirttiği İbn-i Abbas, Fahreddin-i Razi ve Beyzavi başta olmak üzere çok muteber kaynaklardan istifade ederek bu tefsiri yazdığını ifade etmiş. Bu yazmanın dört cildini de İstanbul Büyükşehir Belediyesi arşivinde bulunmaktadır. Hem Beyzavi'nin hem Fahreddin-i Razi'nin tefsirini okuyanlar da Kur'an-ı Kerim'de mevzu' bahis olan kehf hadisesinin Tarsus'ta geçtiğini okumuşlardır. Sadece bu zatlar değil, müfessirlerin %99'u o şehrin Tarsus olduğu konusunda müttefiktirler. Keza İmam Begavi ve Celaleyn gibi zatlar da aynı şeyi tefsirlerinde açıkça yazmışlardır. Kur'an'da geçen bir mevzu'da söz, müfessirlerin sultanları kabul edilen bu zatlara aittir. Bu gibi mühim simalara itibar etmeyip de gayr-ı müslim bir Alman araştırmacının 'Ashab-ı Kehf yok şuradadır', sözüne itimat etmek, bir müslümana yakışmaz kanaatindeyim. Bir vakit, mezkur zat

Sözümüz Söz

Resim
Ne güzel ifade etmiş atalarımız; "söz uçar, yazı kalır" diyerek. Yalnız söyleyip kalmamışlar aynı zamanda gereğini de yapmışlar. Kendi dönemi içerisinde Osmanlı kadar yazıya önem veren yoktu. Eliften ye'ye kadar her şeyi ama her şeyi kağıda dökmüşlerdi. Bu hassasiyeti her alanda görmek mümkün. Harf devrimine ve milyonlarca belgenin katar katar başka ülkelere satılmasına rağmen bir o kadar vesika hâlâ günümüzde varlığını devam ettiriyor. Bu yazımızda Osmanlıca senet örneği paylaşmak istedim. Senetler devirlere göre değişse de genel olarak şu kısımları içerir; 1- Besmele. Hu/hüve koduyla varakın üstünde ve ortada bulunur. 2- Borç miktarı. Besmelenin hemen altına hem rakamla hem de yazıyla borcun mahiyeti ifade edilir. 3- Senet metni. Senedin ne zamanı kapsadığını, alacaklı-verecekli adı vs. bu kısımda kısa ama anlaşılır bir iki cümleyle yazılır. 4- Tarih. Hicri veya rumi olabilir. Bazen ikisi beraber de yazılabilir. 5- İmza. Bazen bir çok kişinin imzası bulunabilir;

Son Halife Abdülmecid'in Alem-i İslam'a Beyannamesi

Resim
3 mart 1924'te hilafet ilga edilip hanedan üyeleri yurtdışına sürgün edildikten 9 gün sonra yani 12 mart 1924'te Halife Abdülmecid İsviçre'de ajanslarda alem-i İslam'a hitaben bir beyanname yazar. Halifeliğin kaldırılma tarihinden itibaren 10 gün içinde  hanedan kanı taşıyan  bebek, yaşlı, kadın, erkek ve hatta damatların dahi bu toprakları terk etmeleri istenmişti. Ama Halife Abdülmecid'i ertesi gün sürgün ettiler, zaman tanımadılar. Hanedan üyelerinin bir daha bu topraklarda ikametleri de ebediyyen yasaklanmıştı. Bazı kişiler Abdülmecid'in halifeliğinin şaibeli olduğunu söylese de ben bu hususa katılmıyorum. Ne olursa olsun âlem-i İslam'ın bi'at ettiği bir halifeden bahsediyoruz. Halife Abdülmecid, hilafetin ilgası sonrasında İslam alemini bu duruma karşı birlik olmaları hususunda ajanslara beyanatta bulunur. Bu beyanatta şu ifadeler ön plana çıkmaktadır; — Hilafetin ilgası gayr-ı dinidir. — Peygamber efendinizin şeri'atını inkardır. — Mille

Belgeleriyle Hilafetin İlga Maddeleri ve İlave Maddeler

Resim
Hilafet veya diğer adıyla halifelik, Allah'ın hâkimiyet hakkının bir tecellisi olarak İslâm hükümlerini tatbik etmeye vazifeli olan makamının adıdır. Kamus-ı Türkî'de Şemseddin Sami 'hilafet' maddesinde, "Hatemü'l-enbiya (s.a.v) efendimize vekaleten umum ehl-i İslam'a imamet ve âmiriyet ve şeri'at-ı İslamiyye'yi himaye etmek vazife-i mukaddesesi…"  olarak hilafeti izah etmiştir. Elhak doğrudur. Hilafeti kaldırmak, doğrudan doğruya İslamiyet'i hedef almaktır. Kamus-ı Osmani'nin müellifi Mehmed Salahî ise hilafet maddesinde şunları yazmıştır; "Hazret-i peygamber efendimizin vekalet-i mübeccele-i celilesi, hâtemü'l-enbiya aleyhi ekmelü't-tehâyâ efendimizden sonra makam-ı kudsiyyet-ittisam-ı hilafette çehar-ı yâr-ı güzin hazeratı bulunmuşlardır. Ba'dehu cedd-i büzürgvâr-ı hazret-i padişahi Yavuz Sultan Selim Han hazretlerinin ahd-i saltanatlarında (sıfat-ı mukaddese-i hilafet) (hadimü'l-haremeynü'ş-şerifeyn) unva

"Padişahınız Sultan Hamid Hazretleridir"

Resim
Biri seneryo diğeri yaşanmış, iki vakıadan bahsedeceğim sizi. Birini TRT'de izledik; Türkiye duydu, dünya duydu. Diğerini bilen bir elin 3-5 parmağı kadar az kişi. Bu yazıyı okuyunca sizler de bunu öğrenmiş olacaksınız. Birinci vakıa; TRT ekranlarında yayınlanan ve Osmanlı İmparatorluğu'nun büyük hükümdarı Abdülhamid Han'ın son 13 yılını ve yaşanan siyasi gerilimleri anlatan Payitaht Abdülhamid'te, bir tüccar Peygamber efendimiz (s.a.v.)'i rüyasında görür ve biriken borçları için Peygamberimiz (s.a.v)'in; "Hamid'imize söyle, her gece getirdiği salat-ı selam ve zikri dün gece getirmeyi unuttu, git ihtiyacın olanı ondan iste." demesi üzerine gelip rüyayı padişaha anlatır. Peygamberimiz  Hz. Muhammed (s.a.v.) tarafından "Hamidi'miz" denilerek müjdelendiğini duyan Abdülhamid büyük bir şaşkınlık ve mutluluk yaşayarak tüccara 4 kese altın verir. Tahsin Paşa'nın, "Hünkarım, neredeyse üzerinizde ne varsa alacaktı." sözleri

Bir Çay Söyle

Resim
Çay kelimesinin ebced değerinin ondört oluşundan mıdır bilinmez ama çay hem içeceklerimizden en vazgeçilmezi hem de milli içeceğimiz oldu. Çaya dair Osmanlı devrinde bir çok eser yazıldı. Mehmet İzzet'in Çay Risalesi en bilinenlerin başında geliyor. Hâlâ makaleler yazılıp araştırmalar yapılıyor. Çay Risalesi Kültürümüzün bir parçası haline gelen çay vesilesiyle dostluklar daha bir demlenir. Adettendir, misafirliğe gelen kişi 'yeter' demeyene kadar muhakkak çay ikram edilir, 'Bir bardak daha içermesin?' diye sormak ayıp kabul edilirdi. Hatta Osmanlı arşivinde 'çay ziyafeti' verildiğine dair kayıtlar dahi mevcut. Bediuzzaman Said Nursi hazretleri üstadımıza ithaf edilen, 'Çay koy keçeli, yeniden başlıyoruz.' sözü çoğumuz için yeni bir umudun sembolü mahiyetinde. Muhabbetlerimizin vazgeçilmez içeceği çaya dair bir çok sloganlar dillendirilip güzel sözler kağıda döküldü ve nice teşbihler yapıldı. 'Çayı ve kahveyi şekersiz için ama şükürsü

Sultan II. Abdülhamid Han Hazretlerinin Kısaca Hayatı

Resim
Hû Terceme-i hâl Sultan Abdulhamid, Sultan Abdülmecîd'in oğlu ve Selâtîn-i Osmaniyenin 35.sidir. 1258 senesi Şa'bân-ı Şerifin 16'sında doğmuş ve 35 yaşında olduğu halde biraderi Sultan Murad Hanın hal'î üzerine 1293  senesi Şa'bânın 11. günü taht-ı-Osmanî'ye cülûs etmiştir. 33 sene Saltanat sürdükten sonra 1325 senesi Nisanının 13. günü hal' ve o gece Selanik'e nefy edilmiş ve Balkan Harbinin i'lânı üzerine 1329 da İstanbul a getirilerek' Beylerbeyi Sarayı'nda mahbûs iken 1334 (hicri)-1336 (rumi) tarihinde vefat idüp ceddi Sultan Mahmud türbesine defn olunmuştur. Not: Belgeyi ayrıca Youtube'ta Zafer ŞIK  kanalımızdan izleyebilirsiniz.

Satılık Cami Var, Almaz mısınız!

Resim
1932 ile 1950 tarihleri arasında Arapça ezan yasaklanmış ve 18 yıl 'Allahu Ekber' senine hasret kalmıştı bu millet. Tabii sadece ezan yasaklanmamıştı; yüzlerce cami, cami arsaları, mescidler de satıldı. Hep aynı bahane-sebeple satıldılar; harap, metruk, ihtiyaç fazlası vs. Tek kalemde 8-10 caminin satıldığı kararnameler de var, 20 caminin satıldığı kararnameler de. 'Bazı cami ve mescitler' ibaresiyle ucu açık satış kararnameleri de var.  Türkiye'nin her şehrinde ama her şehrinde camiler, cami arsaları, mescidler satılığa çıkarılmıştı. Bunların içinde bankalara satılan da var, CHP'ye satılan da. Şaka veya yalan değil. Müslüman, şakası da doğru olandır zaten. Eylül 1928 tarihli Osmanlıca belgemiz çevirisiyle beraber CHP'ye satıldığının ispatı da aşağıda. Tek partili o dönemde, mevcut hükumet, kendi partisine cami arsası satmış. Tabii o zamanlar CHP'nin adı Cumhuriyet Halk Fırkası idi. 1935'te adı Cumhuriyet Halk Partisi olarak değişti. Hatta kuruluşu

Eş (ش) Eki

Resim
Farsça bir ek olan eş (ش), bitişik şahıs zamirlerinin 3. tekilidir ve 'onun' manasındadır. Hem edebi metinlerde hem de bazı arşiv metinlerde karşımıza çıkar. En çok kullanılan kelimeler ve anlamları şöyledir; Veledeş (ولدش): Onun oğlu Vefateş (وفاتش): Onun vefatı Cülûseş (جلوسش): Onun cülusu. Ömreş (عمرش): Onun ömrü Veladeteş (ولادتش): Onun doğumu Müddet-i saltanateş (مدت سلطنتش): Saltanatının süresi Tarih-i vefateş (تاریخ وفاتش): Onun vefat tarihi Himmeteş (همتش): Onun himmeti Kudreteş (قدرتش): Onun kudreti Zafer Şık

Yunus Emre Ne Naman Yaşamış?

Resim
İki Yunus Emre'den bahsedilir. Bizim meşhur Yunus Emre'nin ise 13. yy'da Mevlana döneminde yaşadığı hep yazıldı çizildi. Elimdeki 1626 tarihli yazmada ise durum böyle değil maalesef. Yıldırım Bayezid dönemi ulemaları arasında Tapduk Emre ile beraber zikredilmiş bizim Yunus. Şöyle yazıyor; "TAPDUK EMRE sahib-i uzlet azizdir ve sahib-i irşad ve ehl-i keramettir. Sakarya Suyu kurbunda bir köyle olurdu (olurmak: oturmak). YUNUS EMRE, Tapduk Emre musahibidir (arkadaşıdır). İlm-i tevhidde makam-ı âliyeye erişmiştir." Tevarih-i Âli Osman / Abdülgani Efendi Şemseddin Sami'nin Kamusu'l-A'lâm eserinde Yunus Emre'nin hicri 843'te yani 1439'da vefat ettiği yazılıdır. Lugat-ı Tarihiye ve Coğrafiye'nin müellifi olan Yağlıkcızade Ahmet Rıfat da Şemseddin Sami ile aynı görüştedir. Aşıkpaşazade'nin Tevarih-i Al-i Osman eserinde ise Yunus Emre'nin Sultan Orhan zamanında yaşadığı ve müstensihin notunda hicri 743'te vefat e

Ümmetin Ağlayan Kalbidir Kudüs

Resim
"Yürü kardeşim Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin" derken Nuri Pakdil, merhum Mehmet Akif İnan  (1940-2000) da şöyle demişti. "Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde Götür müslümana selam diyordu Dayanamıyorum bu ayrılığa Kucaklasın beni İslâm diyordu" Kudüs ve Mescid-i Aksa… İlk kıblemiz… Oraya yönelerek namaza dururdu Efendimiz (s.a.v.) ve bütün kainat. Miracın ilk basamağıydı; lahuti müjdelerin merdiveniydi. İlk defa, Hz. Ömer (r.a.) devrinde, tarih miladi 636'da müslümanların eline geçmiş ve Hz. Ömer, şehrin adını İlya'dan Kudüs'e çevirmişti. Farklı bir dinden İslam'la müşerref olan kişilere müslüman bir ismin verilmesi gibi şehirlerin de adı değişirdi. Tıpkı devr-i cehalette Efsus olan ve yine Hz. Ömer devrinde İslamiyetle tanışıp Tarsus ismini alan ve bu emsal nice şehirler gibi… Emeviler ve Abbasiler başta olmak üzere çokça yönetim değiştirdi Kudüs. 88 yıllık Haçlı istilasına 1187 tarihinde Salahaddin-i Eyyubi son koymuştu. Moğol istilasına d

Ne Kadar da Fuzuli!

Resim
Tabii allame-i cihan İnternet el-Sosyal-Medya hazretlerinden daha malumat sahibi edebiyatçılarımız da var! Evirmişler çevirmişler, altını üstüne getirip Kemalpaşazade'ye ait şiiri Fuzuli'ye bahşetmişler. Ohh ne a'lâ! Sahtesi; Her kimin var ise zatında şeraret küfrü Istılâhat-i ulûm ile müselman olmaz. Ger kara taşı kızıl kan ile rengin etsen Tâb’ına tağyir verip lâl-i Bedehşan olmaz. Eylesen tuti’ye talim-i eda-yı kelimat Nutku insan olur amma ki özü insan olmaz. (Fuzuli) Doğrusu; Her kimin var ise kalbinde şeraret küfrü Istılâhat-ı ulûm ile müselman olmaz Tutiye eylesen ta'lim-i eda-i kelimat Sözü insan olur amma ki özü insan olamaz Ger kara taşı kızıl kan ile rengin etsen Levn tağyir olur lâ'l-i Bedahşan olamaz (Kemalpaşazade) Zafer Şık

Temiz Bilgi

Resim
Allame-i cihan İnternet el-Sosyal-Medya hazretlerinin naklinde geçen ve İmam-ı Rabbani'ye ithaf edilen; Hak kulundan intikamını yine kul ile alır, Bilmeyen ilm-i ledünü anı kul yaptı sanır. Cümle eşya halıkındır kul eliyle işlenir, Emri bari olmayınca sanma bir çöp deprenir. Kıtası Kemalpaşazade'ye ait olup arşivdeki orijinal hali şöyledir; Hakk, kulundan intikamın yine abdıyla alur Bilmeyan ilm-i ledünnî ânı kul itti sanur Her işin hâlıkı Hakk'dır kul elinden işlenür Sanmayasın ilmiyâ âlemde bir çöp tebrenür Zafer Şık

Ceride-i İlmiye ve Değişmeyen Sorular

Resim
Cerîde-i İlmiyye Osmanlı'da günümüz Diyanet İşleri Başkanlığı konumunda olan Meşihat Dairesi, Padişah Mehmed Reşad'ın tensibiyle aylık ilmi bir dergi yayınlanır. İlk sayısı rumi 15 mayıs 1330 (28 mayıs 1914) tarihinde çıkar. Ceride-i ilmiye adı verilmiş olan bu derginin hizmet gayesi, ilk sayının başında, "ifade-i mahsusa" başlığı altında şöyle izah edilmiştir; "Şeri'at-ı garra-yı İslamiyenin ahkam-ı âlisini tatbik emrinde vazaif-i mühimme ile mükellef olan daire-i celile-i ilmiyeye müteallik hususat-ı resmiye ve ilmiyenin ma'kesi olarak vücuda getirilecek bir mecmua-i mevkutenin bilumum me'murîn-i devlet ve müntesibîn-i  ilm u  marifet içun temin eyleyeceği menafi'-i 'adide-pîş-i im'âna alınub tevfikat-ı celile-i samedaniyeye istinad ve ruhaniyet-i mukaddese-i nebeviden istimdad ile işbu (ceride-i ilmiye)'nin tesis ve neşrine ibtidar olunmuştur. Binaenaleyh Ceride-i İlmiyenin sahaifinde Daire-i Meşihat ile mahakim-i ş

Tarihte Osmanlı - Rus Müttefikliği

Resim
1789 tarihindeki Fransız ihtilalinden sonra yayılmacı politika gütmeye başlayan Fransa, gözlerini Osmanlı topraklarına dikmeye başlamış ve nihayet Napolyon Bonapart komutasındaki Fransız donanması, 1798'de Mısır'a asker çıkartarak Kahire'yi ele geçirmesiyle  2 eylül 1798'te üç yıl sürecek olan Osmanlı-Fransa savaşı resmen başlamıştı. 1801'de El-ariş (العریش) Antlaşması ile Fransa Mısır’dan çekilmiş ve 1802’de de imzalanan Paris Antlaşması ile savaş sona ermişti.  Bu savaşta Napolyon, Cezzar Ahmet Paşa komutasındaki Nizamıcedit askerleri karşısında ilk yenilgisini almıştı. Ahmed Cezzar Paşa bu zaferiyle nam saldı. Fransa'nın Mısır'ı işgali hem Rusların hem de İngilizlerin çıkarlarına ters düştüğünden Osmanlı ile ittifak yaptılar. Boğazlardan Akdeniz'e inen Rus Donanmasının başında amiral Fyodor Fyodoroviç Uşakov (24 Şubat 1744 – 14 Ekim 1817) vardı. Sultan 3. Selim Osmanlı padişahı 3. Selim bir kararname hazırlayarak Akdeniz sahilinde bulunan

Belgelerle Fatih Sultan Mehmet, Hangi Tarihte Doğdu ve İstanbul'u Kaç Yaşında Fethetti?

Resim
Arif Nihat Asya'nın meşhur şiiri/marşı olan Fetih Marşı'nı bilmeyenimiz yoktur her halde. Özellikle nakarat olarak da geçen " Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın! " mısraı, şiirin bile önüne geçmiş ve dillerde pelesenk olmuştur. Bugün resmî ve gayr-ı resmî bütün kitaplarda Fatih'in İstanbul'u 21 yaşında olduğu yazılır. Hatta Yeniakit'te bu 19'a kadar bile düşürüldü ( www.yeniakit.com.tr/haber/fatih-sultan-mehmet-istanbulu-kac-yasinda-fethetti-438200.html ). Peki bu iddiaların muteber kaynaklara ve birçok arşiv belgeleriyle ispatlanmasına ihtiyacı yok mu? Açıkça ifade edebilirim ki Osmanlıca yazılı onlarca kaynaktan sadece bir ikisinde bu bilgi vardır. Sadece bir iki esere bakıp onlarca muteber kaynağı yok saymak tarihçilikle bağdaşmaz bir durumdur. Yakın dönem mühim tarihçilerimizden olan merhum Halil İnalcık hocamızın, Fatih'in 27 Recep 835' de doğduğunu yazması Behcetü't-tevarih ve İbn-i Kemal'in Tevarih-i Âl-i Osm