Şifre Miftahı ve Osmanlı'da Şifreli Yazışma
Milletçe, öğrenilmesinde ya hiç katkısı olmayan veya az katkısı olacak meselelere acayip surette meraklıyız; bir arşiv vesikasında ne yazdığını, belgenin ruhuna nüfuz etmeyi değil de yıpranmış, kırılmış, okunamaz hale gelmiş bir kitabeyi, bir mezartaşını okuma veya okutma telaşına düşüyoruz.
Arapça yazısı havası veren ama karalamadan ibaret olan bir kolyedeki yazılar soruluyor veya bir hattatın bir ecnebi ismi yazması merak ediliyor. Ne Arapça, ne Farsça ne de Osmanlıca olmayan ama bu alfabe ile yazılan bir kelimeyi, cümleyi çözmek için günlerce uğraşılıyor. Aynı levhayı bir bakıyorsunuz 100 kişi özelden size sormuş, 1000 kişi de sosyal medyada bunu paylaşmış ne yazdığının derdine düşüyor. Bu cihette merakımızı boş şeylerden dolu meselelere kanalize etmemiz gerekiyor. Ayrıca biraz kitap, lügat karıştırmayı öğrenmemiz gerekiyor. Hiç araştırma yapmadan, 'benim kafam yorulmasın' edasıyla meşakkate girmeden, hemen bir başkasına soruyoruz. İlmin bir izzeti vardır. Siz ona eğilmezseniz o sizin kulağınıza hakikatleri fısıldamaz. En değerli bilgi de, bir konuda ciddi araştırma yapılmamış meselerde yeni bilgileri gün yüzüne çıkarıp ilme susamış insanlara bunu ikram etmeniz.
Osmanlı tarihinde özellikle son dönemki şifreli yazışma metodları üzerine tatmin edici bir çalışmanın olmadığı bilen ve bu konuda çokça soruya da maruz kalan biri olarak şifre miftahında örneklerle doyurucu bilgi vermek için bu makaleyi hazırlamak istedim. Bu bilgiler sağdan-soldan bilgi copy-past ile değil, arşiv vesikalarıyla hemhal olmanın verdiği bilgi ve tecrübeye istinaden yazıyorum.
Şemseddin Sami, meşhur Kamus-ı Türki lügatinin 'şifre' maddesinde şöyle bir bilgi verir bize;
"Şifre [is. Fransızca Chiffre'den, o da Arapça 'cifr'den] Kimse anlamayacak sûretde mahremâne telgraf çekmekde müsta'mel rakamdan ibâret rumûz usûlü: şifre ile telgraf çekmek. Şifreyi açmak: Halletmek. Şifre miftâhı: Rumûz ittihâz olunan rakamların hangi hurûfa mukabil kullanıldığını mübeyyin cedvel ki onunla şifre hallolunur. Şifre kalemi; Hâriciyye nezâretinde ve sâir devâir-i resmiyyede sefâretlerden ve diğer yerlerden gelen şifreli telgrafnâmelerin halline ve çekilecek telgrafları şifreye çevirmeye mahsûs kalem."
Şifre miftahını veya şifre miftahı defterini kullanma kılavuzu/defteri de olurdu. Şifre miftahları genelde tek sayfadan oluşur ve o bölgenin mühim ifadeleri/kelimeleri rakam yerine münasebeti olmayan zıt veya ilginç bir kelimeyle şifreleniyordu. Şifre miftahı defterinde ise elifbatik yerine göre 90-100 sayfadan oluşan klavuzdan oluşuyordu. Kökler ayrı ekler ayrı kodlanıyordu. Bunlara tarifname defteri de denilirdi. Her şehrin ayrı bir şifre miftahı olmakla beraber bunların sıklıkla değiştirildiği hatta aynı anda birçok şifre miftahının beraber kullanıldığı da görülmüştür.
Her harfe ayrı bir kod verildiği gibi her kelimeye ayrı kodlamaların yapıldığı defterler olduğu gibi ekler için ayrı kodlamalar geliştirildiğini görüyoruz.
Harfli kodlamalarda bir miftahta elif harfinin karşılığı 7, bir başkasında 9, daha bir başkasında farklı bir sayı verilmiş. Elbette fazla gizliliğe hacet olmayan durumlarda standart kodlamalar da kullanılmış. Bu standart kodlamalardan bir tanesini daha evvel çözmüş ve paylaşmıştım.
Daha çok Dahiliye nezaretine bağlı yazışmalarda, Babıali yazışmalarında sıkça kullanılan şifreli yazışmalar, bilhassa telgrafla haberleşmenin yaygınlaştığı o dönemlerde, gizlilik esaslı olarak bir çok miftahlar geliştirildi. Öyle ki telgrafın çekildiği günün dahi önemi vardı ve o güne mahsus farklı ilave kodlar ekleniyordu. O zamanın şartlarında dahilden bir ihanet olmaması şartıyla kırılması imkansız denilebilecek metod olduğunu görebiliyoruz. Mesela bir miftahta 'Rum Taifesi' ibaresi 'şeytan' kelimesiyle, 'Devlet-i Aliyye' ifadesi, 'yaver' ile kodlanmış. Hem kelime usulü kodlama, hem harf usulü kodlamanın aynı anda kullanılması ve beraberinde 'Ahmet' yazarken bunun 'Dersaadet' manasına geldiğini ve bunlarında sürekli değiştirildiğini hayal ediniz. Ve her şehrin farklı ve birçok şifre miftahı olduğunu…
Gizlilik o kadar mühim ki yerine göre cezalar dahi verildiğini görüyoruz. Mesela DH.EUM.KLU.2-14 kodlu arşiv vesikasında Bakü'de Hariciye Nezareti'nin şifre miftahını kaybeden Sadık Bey'e nasıl bir ceza verildiğinin bildirilmesi anlatılmıştır.
Bir yerde görev yapan kim olursa olsun, oradan ayrıldığında ister vali olsun, isterse memur olsun, kendisinden şifre miftahı geri alınırdı. Bazı hallerde şifre miftahının değiştirilmesi talep edilirdi. Bütün şifre miftahlarının bir suretinin muhakkak Babıali'de bulunduğu yazışmalardan öğreniyoruz. Lüzumu halinde imha edildildikleri de olurdu.
Zafer Şık
Yorumlar
Yorum Gönder